-Tory Baby’nin kuruluşu ve bugünlere gelişi hakkında bilgi verir misiniz?
Tory Baby 2004 yılında kuruldu. Firmamızın kurulumunun ardından üretimimizi hızlı bir şekilde arttırarak pazarlama ağımız ile Türkiye’nin 81 vilayetimize ürünlerimizi yollamaya gayret ettik. İnsanımıza önem verdiğimiz için, bebeklerimizi çok sevdiğimiz için, onların sağlığına hassasiyet göstererek kalitesinden ödün vermediğimiz markamızla 0-1 yaş aralığında tüm bebeklere sağlıklı ve kaliteli kıyafetler ürettik. Bebeklerimizin sağlık konusunda çok hassas olduklarını bildiğimiz için her zaman fitalat, boya ve baskılı elbiselerden kaçındık ve üretimimize asla bulaştırmadık.
-Ürün çeşitleriniz ve hitap ettiğiniz yaş aralığı nedir?
Bizim ürünlerimiz yeni doğmuş bebeklere yöneliktir. 0 – 1 yaş aralığındaki bebeklerimize her türlü kıyafetin üretimini yapıyoruz. Bebek çeyizleri ve kıyafetleri ürün çeşitlerimizi oluşturuyor.
-Markalaşma çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Markalaşma konusunda biz öncelikle, markamıza olan güveni ayakta tutmaya çalışıyoruz. Kalitemize ve bebeklerin sağlığına dikkat ediyoruz. Tüm Türkiye’de ürünlerimizin aynı güven ve kalitede olması bizim için en önemli markalaşma çalışmasıdır. Bunların dışında her sezon yeni serilerle ve yeni ürünlerle elimizden geldiği kadar markamızı ön plana çıkarıyoruz.
– Fiyat politikanızdaki hedeflediğiniz kitle kimlerdir? Fiyat aralığınız hakkında bilgi verir misiniz?
Tory Baby olarak biz ürünlerimizde kaliteye çok özen gösterdiğimiz için maliyetimiz de ona göre yüksek oluyor. Bu da ürünlerimizin fiyatına yansıyor. Bu nedenle ürünlerimizi daha çok elit kesimden vatandaşlarımıza satmak durumunda oluyoruz.
– Ürünlerinizin perakende satışını yapmak isteyen bayilerde aradığınız kriterler nelerdir?
Ürünlerimizi satan bayilerde öncelikle dürüstlük bizim için önemli olan unsur. Dürüstlükten sonra kalite ve güven sırasıyla geliyor. Biz bayilerimizle her zaman aramızı sıcak tutmaya çalışıyoruz. Bize olan güvenlerini sarsmadan, onlara olan güvenimiz sarsılmadan çalışmak öncelikli gayemiz.
– Sektörde firmanızı ön plana çıkardığını düşündüğünüz yanlarınız nelerdir?
Biz sektördeki varlığımızı öncelikle kalitemiz aracılığıyla belli ediyoruz. Tory Baby, daha önce de ifade ettiğim gibi kalite prensibiyle çalışmalarını yapıyor. Biz bebeklerin kanserojen maddelerden etkilenmemesi için, giydikleri kıyafetlerden rahatsız olmamaları için özenle çalışıyoruz. Bu da bizim kalitemizi ön plana çıkarıyor. Tory Baby için en önemli vurgu bu noktada kalite diyebiliriz.
-Firmanız, Türkiye iç pazarında kendi alanında nerede olmayı hedefliyor?
Tabi ki herkesin hedefi zirveye yöneliktir. Biz de sektörümüzde zirveye kadar tırmanmayı hedefliyoruz. Satışlarımızı ve üretimimizi arttırarak gelecek yıllarda kendimizi şuanda bulunduğumuz seviyenin çok daha yukarısında görmeyi hedefliyoruz. Tory Baby olarak kalitemize güveniyoruz. Kalite standartlarımızdan ödün vermediğimiz sürece yükselişimizin gerçekleşebileceğine inancım tam.
– Sektörün bugününü ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Önü açık bir sektör. Her daim var olacak, hizmetini sürdürecek bir sektör. Hem güzellikleri olan, hem de zorlukları olan mücadele gerektiren bir sektör.
-Piyasada yaşadığınız sıkıntılardan bahseder misiniz?
Piyasada yaşadığımız en büyük sıkıntı Çin’den ithal edilen ürünler. Mesela, kimi üreticilerin yılda 100 bin üretim hedefi vardır. Bu hedefin 20 bin adedini üretip, geri kalan 80 bin adedini Çin’den ithal ediyor. Gelen ürünleri kendi markaları altında satıyorlar ki bu işin kolay tarafı. Oysaki üretimin burada yapılması daha çok kazandırır. Firmaların büyük çoğunluğu bu şekilde çalışıyor. Bugün dünyanın en bilinen büyük markaları bile aynı şekilde üretim yaptırabiliyor.
Başka bir sıkıntıyı düşünecek olursak, 6331 yasası çıktı. Bu yasa kapsamında tüm firmalarda masraflar otomatik olarak artacaktır. Ayda 3 bin liralık cirosu olan firma da aynı yasaya tabi tutulacak, büyük bir fabrika da aynı yasaya tabi tutulacak. Küçük bir firma o masrafların altından kalkamayacak. Doktor mecburiyeti ve iş güvenliği uzmanı zorunluluğu getirildi. Şimdi bu yasa kapsamında fiyatlar mecburen ürünlere yansıyacak. Ayda bir milyon adet üretim yapan firma ile ayda on bin adet üretim yapan firmanın gücü bir olamaz. Bir milyon adet üretim yapan firma zaten o masrafları karşılayabilir ama on bin adet üretim yapan firmada maliyetler artacaktır. Bugün AVM’ler nasıl küçük marketleri öldürdüyse, ilerde sadece büyük şirketler ayakta duracak ve küçük işletmeler kaybolmaya başlayacak. Hayat bu noktada biraz acımasız oluyor. Büyük balıklar küçük balıkları yemek zorunda kalıyor.
– Bu durumda büyük firmaların perakende sektörüne yönelmesi konusu için ne söyleyebilirsiniz?
Büyük firmaların perakende sektörüne yönelmesinin tek bir nedeni var. Vatandaşa daha ucuz mal satarak, daha fazla kar etmek istemeleri. Aradaki aracıları diskalifiye ettiği zaman zaten sunduğu fiyat firma için büyük kar sağlıyor. 10 lira maliyeti olan bir ürünün 4 aracıdan geçmesi ve her defasında 5 lira kar payı yansıması, toplamda ürünün 30 liraya satılması demek. Şimdi büyük firmalar aradaki aracıları kaldırdığı zaman aynı ürünü 20 liraya satması şuandaki karından daha fazlası demek. Sektörlerde üreticiler birlik olsa, mesela tekstilcilerin on tanesi bir araya gelse ve ortak bir havuz oluştursa, dayanışma içinde çalışarak piyasa rahatlatılır. Bu rahatlama vatandaş da dahil üreticiye kadar herkesi rahatlatır.
-Yurtiçi Pazar ağınız ve yapılanma çalışmalarınız hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Firma olarak bugün bulunduğumuz noktaya ulaşmamız pazarlamacı arkadaşlarımızın yoğun çalışmaları sayesinde gerçekleşti. Pazar ağımızı bugünkü durumuna getirirken, pazarlamacılarımız 81 vilayetimizi tek tek dolaşarak kalite standartlarımıza uygun noktaları tespit ettiler. Tespit edilen noktalara ürünlerimizi sunduk ve bugün ülkemizin büyük bir bölümünde ürünlerimizin satışını sağlıyoruz.
-Sektöre sunmak istediğiniz yeni projeleriniz nelerdir?
Üretimini yaptığımız bebek kıyafetlerinde, daha özel tasarımlara imza atmak istiyoruz. Bu alanda farklılaşmamızı sağlayacak AR-GE çalışmaları içerisindeyiz.
-Sektörde gördüğünüz boşluklar ve yapılması gerekenler size göre nelerdir?
Gümrüklerde bir çalışma yapılması gerektiğini düşünüyorum. Kota sistemi olmadan ithalata devam edilmesi, küçük esnafın batmasına bile yol açabilir. Vatandaşlarımız ister istemez ucuz mala yönelmek zorunda kalıyor. Herkes ekonomik durumunu düşünüyor. Kimse 3 liralık ucuz mal dururken 50 liraya mal almak istemez. Çünkü ülkemizde halkın yüzde 70’i için fiyat önceliği var.
-Artık satın almanın şekli değişti. Anne babalar çocuklarına ürün alırken neleri ön planda tutuyor? Dikkati çeken konular size göre nelerdir?
Türkiye’de son zamanlarda vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu bilinçli tüketici olduklarını savunmakta. Fakat dışarıda satılan ürünleri, fiyatlarının ucuzluğundan dolayı daha çok tercih ediyorlar. Bizim ürünlerimizde kalite yüksek standartlarda belirleniyor. Örneğin; biz hammaddeyi, ürünün boyasını, ipini, üretim yerini ve sağlığa etki edebilecek her şeyini düşünerek üretim yapıyoruz. Bir kıyafetin dikişlerinde bile bebeği rahatsız edebilecek unsurlar olabilir. Biz bu konuya bile mümkün olduğunca dikkat ediyoruz.
-Kanserojen madde içeren kıyafet ve ürünlere karşı bakanlıklarca önlemler alınmaya başlandı. Siz bu çalışmalarla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Bakanlığın dışarıdan gelen ürünlere karşı bir çalışma yapması gerekiyor. Çünkü ülkemize genel olarak baktığımız zaman, kanserojen maddeler içeren ucuz ürünlerin genel itibari ile Çin’den geldiğini görürüz. Bu noktada, Türkiye’ye giren tüm ürünlerin denetlenmesi lazım. Burada ben konunun müsebbibi olarak tamamen Çin’i yargılamak istemiyorum. Çin’de kaliteli ürün de üretilebiliyor. Çinli üretici 50 tane seçenek sunuyor. Mesela, 1 dolara da ürün seçeneği sunuyorlar, 50 dolara da ürün seçeneği sunuyorlar. Burada üreticinin seçimi önemli. Çin malı kötü diye bir algı oluşmuş olabilir ama onlar da talep edildiği için ucuz üretim yapıyor.
-Çin’den ucuza mal edilen ürünlere karşı Türkiye’de nasıl bir çalışma yapılabilir? Bir dernekleşme olması bu soruna çözüm olur mu?
Dernekleşme olsa sorunların büyük kısmı aslında çözülür. Sektördeki kumaş kullanıcılarının birlik olarak bir dernek çatısı altında toplanması, kumaşın yetmemesi durumunda belli kalite kriterlerinde ithalat yapılabilmesi için imkan sağlamış olur. Aksi takdirde sektörde mevcut olan kumaş üreticilerinin istekleri yerine getirilmek zorunda olur. Bu da tüm piyasanın kontrolünü onların eline bırakmak olur. Kontrolün onların elinde olması düşüncemin nedeni ise adamların daha pahalı fiyatlarla kumaş satabilmek için “Kumaş borsası yükseldi” gibi gerekçelerle hareket etmesi. Bunu da şöyle değerlendirebiliriz; 2 sene önce Türkiye’de 8 liraya bulunan kumaş, bugün 12 liraya satılıyor. Bu durum “2 senede Türkiye’de ne arttı ki fiyatlar bu kadar yükseldi?” sorusunu akıllara getiriyor. Fakat bu sorunun cevabını kimse veremiyor. Oysaki doların iki sene önceki seviyesiyle bugün arasında yüzde 50 fark yok. Kumaş fiyatında nasıl yüzde 50 fark olabiliyor? Bakıldığı zaman işçilerin maaşlarında yüzde 25 bile zam yok. Tekeli kırabilmek için birlik olmak gerekiyor. Biz tek başımıza 10 ton kumaş ithal edemeyiz ama 10 üretici bir araya gelsek, 200 ton kumaş getirtiriz. Üstelik getirteceğimiz kumaş, istediğimiz kalitede olur. Bu durumda en kaliteli ürünü en uygun şekilde üretip ucuz fiyatlarla vatandaşa sunabiliriz