Günümüz şartlarında şirketlerin başarılarının geçtiği yol bir noktada mutlaka inovasyondan geçiyor. Bu bağlamda inovasyon konusuna biraz daha ışık tutmak gerekiyor.
İnovasyon, ekonomik ve sosyal bir katma değeri olan, yeni, farklı, orijinal ve yaratıcı buluşların en temel özne olduğu, tüm organizasyonu fırsatları yakalayacak ve pazar payını artıracak şekilde iç ve dış faktörlerle etkileyen, sürekli bir faaliyettir. İnovasyonun anahtar kelimeleri “değişiklik” ve “yenilik” olup, başarılı bir inovasyon yönetimi için en temel prensip değişimi yönetebilmektir. İstatistiklere bakıldığı zaman Avrupa’nın AR-GE faaliyetleri Amerika’ya göre daha çok gelişmiş olmasına rağmen Amerika’nın ekonomik olarak daha ileride olduğu görünür. Avrupa paradoksu olarak da nitelendirilen bu olay, yeniliğin sadece Ar-Ge den ibaret olmadığını açıkça gözler önüne sermektedir. İnovasyonlar başarılı bir şekilde ticarileştirilmeyip, ondan yeterli sosyal ve ekonomik katma değer elde edilmediğinde hem rekabetçilik açısından hem de kullanılan kaynakların etkinliği ve verimliliği açısından dezavantajlı bir duruma düşülmektedir. İnovasyon, ulusal ve bölgesel ekonomilerin sürdürülebilir ekonomik büyümesinin toplumlar için sosyal kalkınma ve refah düzeyinin, hem işletmeler hem de ulusal ekonomiler için rekabet gücünün temel dinamiği haline gelmiştir. İyi bir strateji ile yönetilen inovasyon iyi sonuçlar doğurmaktadır. İşletmelerin hem inovasyon üretme hem de üretilen inovasyonları ticarileştirme odaklı güçlü stratejiler geliştirmeleri gerekmektedir. Bir şirkette inovasyon faaliyetlerinin başarısı, inovasyon stratejisinin şirketin kurumsal stratejisi ile bütünleşmiş olmasına bağlıdır. Doğru İnovasyon stratejileri geliştirebilmek için şirkette çalışanların ihtiyaç ve beklentilerini anlamak, iş yapılan pazarı tanımak, paydaşların kimler olduğunu ve beklentilerinin neler olduğunu bilmek, pazarın, paydaşların ve çalışanların ihtiyaçlarını bir vizyon etrafında birleştirmek, bu vizyonun, herkes tarafından paylaşılan bir vizyon olmasını sağlamak, şirketin hedeflerini, misyonunu ve stratejik planını hazırlamak gerekmektedir. Bir şirket için inovasyon faaliyetleri, sürekliliği olan bir faaliyet olarak düşünülmeli ve bu süreci planlarken belirlenen adımlar süreklilik arz edebilecek yapıda olmalıdır. Fırsatların Yakalanması: Olası inovasyon fikirleri, çeşitli ihtiyaçlardan doğabilecek veya mevcut tekniğe yenilik getirme ihtiyacı veya yeni bir düzenlemeye uyma zorunluluğu ya da rakiplerinizin yaptığı çalışmalardan kaynaklanıyor olabilir. Rekabet gücünü kaybetmek istemeyen bir şirketin bu tür verileri sürekli tarıyor ve değerlendiriyor olması gerekmektedir. Stratejik seçimin yapılması: Veriler tarandıktan sonraki adım stratejik olarak en önemli olan, en büyük rekabet avantajını sunan veriyi belirlemek ve onun için kaynak ayırmaktır. Gerekli bilginin edinilmesi: Hangi veriye yanıt verileceği belirledikten sonra, sıra, belirlenen veri doğrultusunda yazılı veya yazısız bilgilerin toplanıp bu bilgilerin en verimli uygulamayı sağlayacak şekilde birleştirilmesidir.
Çözümün geliştirilmesi ve ticarileştirilmesi: Bilgi kaynakları bir araya getirilip geliştirme işleminin nasıl yapılacağını belirledikten sonra ürün, hizmet veya süreç ortaya çıkana kadar araştırma ve geliştirme çalışmaları sürdürülür. Sürekli taranan veriler yardımıyla hizmetin pazarlanması veya sürecin ticari kullanımı ile ilgili en önemli kriterler belirlenip uygulamaya geçirilir. Öğrenme: Bu aşama, kendisine ulaşılana kadar geçilen aşamalarla ilgili kazanılan olumlu yada olumsuz tecrübeler ışığında sürecin eksikliklerinin belirlenmesi, düzeltme ve değişikliklerinin yapılması suretiyle, inovasyon sürecinin mihenk taşı olan ‘süreklilik’ kriterinin oluşmasına olanak sağlayan aşamadır. Avrupa Komisyonu (Europian Comission) tarafından gerçekleştirilen IUS (Inovation Union Scoreboard) 2005 ve 2010 yılları istatistiklerine göre Türkiye’nin diğer Avrupa ülkeleri arasındaki yeri aşağıdaki grafikte görülmektedir. Grafiklerden de görüleceği üzere yıldan yıla inovatif fikir sayısı artmaktadır. Türkiye inovatif fikir sayısı açısından diğer Avrupa ülkelerinden geride kalsa da 5 yıl içerisinde 4 kat büyüme sağlamıştır. Bu sayının artması için yapılması gereken en önemli işlemlerden birisi inovatif fikirlerimizin patent tescil ile koruma altına alınmasıdır. Ancak patent ile tescil edilen çalışmalar korunabilir, uzun dönemli katma değer sağlayıp ekonomimize ve toplumsal refah düzeyimize katkı sağlayabilir. Bu doğrultuda, her zaman yeni fikirlere ve değişime açık olmalı, inovatif fikirlerimizi bilinçli birey ve/veya kurumlar olarak tescilleyip koruma altına almalıyız. Patentin tanımından yola çıkacak olursak, patent teknikte belli bir alanı kendinize ayırmanız ve dolayısıyla bu alana sizin izniniz olmadan başkasının girememesi olarak ifade edilebilir. Başka bir ifadeyle, patent koruması, başkalarının buluşunuzdan yararlanmasını sınırlandırmaktadır. Yani buluş sahibine ‘kanuni tekel hakkı’ sağlamaktadır. Üzerinde durulması gereken diğer bir husus ise, ekonomik kriz nedeniyle zor durumda olan firmaların, bu ortamda TÜBİTAK, TTGV ve KOSGEB gibi kurumların verdiği teşviklerden yararlanmalarıdır. Bu şekilde başvuru sahibi patent maliyetinin bir kısmını geri alabilmektedir.