Bir Lider, Yönetici Olmak…

Sizin için ‘ Bir Lider, Yönetici Olmak ‘ adı altında tarihin en iyi örneklerini derledik.

 Andrew Carnegie 4 Çelik Kralı Andrew Carnegie

Ünlü iş adamı, Çelik Kralı Andrew Carnegie’nin mezar taşında şunlar yazmaktadır: “Burada kendinden çok daha akıllı insanları etrafında toplayarak başarıya ulaşmış, basit bir insan yatıyor.”

  General Electric’in başkanı

General Electric’in ünlü başkanı Jack Welch’ten yöneticilere tavsiyeler:

  • Yönetmeyi bırakıp liderliğe başlamalıdırlar.john welch
  • Gerçekle yüzleşmelidirler.
  • Eyleme geçmelidirler.
  • Basit ve tutarlı olmalıdırlar.
  • Bürokrasiden vazgeçmelidirler.
  • Çalışanları yönetime katmalıdırlar.
  • Kaliteyi her çalışanın işi haline getirmelidirler.

  Yönetim ve çalışan sayısı ilişkisi

100 çalışanınız varsa, en önde yer alırsınız. Onlara bağırsanız, vursanız bile, sizi takip ederler.

Eğer grup 1000 kişiye çıkarsa, önde değil, ortada bir yerde olmalısınız. Organizasyon 10.000 kişiye ulaşınca, huşu içinde arkada kalır teşekkürlerinizi sunarsınız.

Konosuke Matsushita

Yanınızda çalıştırdığınız insanlara güvenmelisiniz

Mr. Eastman Dönemin teknolojisine göre çok tehlikeli bir iş yapan, vahşi hayvanların fotoğraflarını oldukça yakından çeken bir adam vardı.

Ünlü Kodak firmasının kurucusu Mr. Eastman.

1930’lu yıllarda basit bir film makineleri kullanarak Afrika’daki vahşi hayvanların fotoğraflarını yanlarına yaklaşarak çekme cesareti gösteren bu adama, dostları bunu nasıl gerçekleştirdiğini sordular.

Mr. Eastman şöyle açıkladı: “Yanıma güvendiğim bir avcı aldım. Makinemin 10 metre kadar önüne bir çizgi çizdim. Avcıya, ben film çekerken herhangi bir hayvan bu çizgiyi geçme teşebbüsünde bulunursa derhal vurmasını söyledim.”

Bu kez dostlar daha da heyecanlanarak:

“Ya avcı vurmasaydı? Onun, söyleyeceklerinizi yerine getireceğinden nasıl bu kadar emin oldunuz? Canınızı nasıl bu kadar kolayca tehlikeye atabiliyorsunuz?” diye sorduklarında Mr. Eastman şöyle cevap verdi:

“Dostlarım! Hayatta başarılı olmak istiyorsanız, yanınızda çalıştırdığınız insanlara güvenmeyi öğrenmelisiniz.”

Vehbi Koç’un yöneticiler hakkındaki görüşü

Sermaye ne kadar önemliyse, adam yetiştirmekte o kadar önemlidir. Eskiden önem bakımından sermaye ve eleman oranlarını yarı yarıya kabul ederdim. Bugün, sermayenin önemi %40, elemanın önemini %60 olarak düşünüyorum. Bir kuruluşun kilit noktasındaki yöneticiler ne kadar güçlü olursa, o kuruluşun verimi, o kadar artar.

 

  Bandocu başı

Daha on üç yaşında olmama karşın kendime oldukça güvenen bir çocuktum. Bu nedenle de o yıl küçük kasabamızın davul ve borazan topluluğu “The Apple Arrows” bandosunun önünde yürümeye gönüllü oldum.

Çubuk çevirme konusunda pek iyi değildim. Yürüyüş çalışmalarında da tökezlememe karşın jimnastik becerilerim nedeniyle bu önemli görevin bana verildiğini düşünüyordum.

Sonunda büyük yürüyüş günü geldi ve ben çubuğumu atmaya, çevirmeye, bandomu kalabalık yürüyüş yolu boyunca yürütmeye başladım. Ailem, arkadaşlarım hatta en sevdiğim öğretmenlerim bu yeni görevimde beni alkışlamak için gelmişlerdi. Bu benim için çok büyük bir deneyimdi; düşümün gerçekleşmesinin tadını çıkarıyordum.

Birden omzumda sert bir el duyumsadım ve kulağımın dibinde rahatsız edici bir ses duydum. Bu el ve ses bando müdürüne aitti. Beni tam zamanında çevirmişti. Ben de böylece bandonun iki blok ötedeki yöne doğru ilerlediğimi görebildim.

O gün aldığım derslere gelince:

  • Kendinizi çok ciddiye almayın.
  • Lider olabilmek için içgüdü ve kendini beğenmişliğin ötesinde şeyler gerekir.
  • İyi bir lider okların doğru yönü gösterdiğinden emin olmak için arada sırada arkasında da bakar.
  • Ne kadar koşarsanız koşun ters yönde ilerleyen bir grubu yakalamanız zordur!

                Candis Fancher

Bir liderin büyüklüğü:

İnançlarının derinliği,

Heveslerinin yüksekliği,

Görüşünün genişliği

Ve sevgisinin menzili ile ölçülür.

                                                D.N. Jackson

“Herkes mesleğinde ve hayatında birçok karanlık yoldan geçmeye mecburdur. Ancak bu yolları ellinde bir ışık olmadan geçmeye çalışmaktansa, başkalarının tecrübe meşalelerinden faydalanarak yürümek daha kolay ve karlı değil midir?”

                                                                                                                                                       John Wanamaker

 

“İnsanların zamanını satın alamazsınız; belli bir yerde fiziksel varlıklarını satın alabilirsiniz; hatta saat başına belli miktarda kas hareketlerini bile satın alabilirsiniz. Ama coşkuyu satın alamazsınız… Sadakati satın alamazsınız… Yüreklerindeki bağlılığı satın alamazsınız. Bunları kazanmanız gerekir.”

Clarence Francis

Henry Ford’un başarı sırları

  • Her şeyden önce çalışanlarıma, insanlığın evrensel ilkesi olan sevgimi verdim. Onlara samimi davranıp sadakat gösterdim.150th Anniversary of the Birth of Company Founder Henry Ford
  • Onlara güvenimi daima sürdürdüm.
  • Alınlarının teri kurumadan hak ettikleri ücreti fazlasıyla verdim.
  • Onlarla aynı sofrada yemek yedim.
  • Çalışanlarımı evlatlarım gibi gözetip, onların her türlü sıkıntılarıyla içtenlikle ilgilenmeye çalıştım.
  • İnsanlara iyilik yatırımında bulunarak faydalı olmaya gayret ettim.
  • Yaratılış gayemin gereğini yerine getirmeye çalıştım.
  • Hiçbir insanı hor görmeyip hep aziz bildim, merhametli davrandım. Çalışmaktan yılmadım. Bir adım attım; iki adım yaklaştılar.
  • Bütün bunların karşılığı mı? İşte Ford fabrikası…

   Size harika bir yönetici olmak için ne gerektiğini anlatayım

Harika bir yönetici, oyuncularına olduklarından daha iyi olduklarını düşündürme marifetine sahiptir.

Sizi kendinizi iyi görmeye zorlar. Size inandığını söyler.

Kendinizden daha çok faydalanmanızı sağlar.

Ve gerçekten ne kadar iyi olduğunuzu bir kez öğrendikten sonra elinizden gelenin en iyisinden azını yapmaya asla razı olmazsınız.

Reggie Jackson

 

440px-ernest-shackletonGüney Kutbu’nun kâşifinin sırrı…

Ünlü kâşif Ernest Shackleton, Güney Kutbu’nu keşif için yola çıkmaya karar verdiğinde yıl 1907 idi. Kendisi yola çıkmaya hazırdı ama bu zor yolculuk için mürettebata da ihtiyacı vardı. O yıllarda böyle bir yolculuğa çıkmak, geri dönmemek riskini almak anlamına da geliyordu. Ağızdan ağza mürettebat bulamadığı için London Times gazetesine ilan verdi.

İlanda şu duyuruyu yapıyordu: “Tehlikeli bir yolculuğa çıkacak elemanlar aranıyor. Üstelik ücretler çok düşük. Aşırı soğuk olacak, saatlerce zifiri karanlıkta yol alacağız. Sağ olarak dönüş de belli değil. Başarı halinde ise şan ve şöhret sizi bekliyor.”

İlanın yayınlandığı günün sabahında 5 binden fazla erkeğin gazete yazıhanesinin önünde kuyruk olmuş. Sadece 3-5 kişilik bir mürettebat bulmayı amaçlayan, ancak “meydan okuma” içeren bir ilan için, binlerce kişi başvurmuştu.

Işığı Yaymak

Genç bir adam orta halli bir şehirde kendi işini kurmuştu. Şehrin caddelerinden birinde, bir perakende dükkânıydı açtığı. Fakat kendisi hem dürüst, hem de dost canlısı olduğundan; fazla kâra da tamah etmeyip dükkânındaki malları biraz ucuza sattığından kısa zamanda şehirdeki herkesin uğrak yeri haline gelmişti dükkânı. Zaman içinde dükkânının ünü o kadar yayıldı ki, civar şehirlerden olup yolu bu şehre düşen hemen herkes de ona gelip alışveriş yapmaya başlamıştı.

Gelen giden, “Ne zaman bizim oralarda dükkân açmayı düşünüyorsunuz?” diye sorduğundan, sermayesi çoğaldığında genç adam civar şehirlere de yaymaya başladı işini. Sonra başka şehirler derken, büyük bir marketler zincirinin sahibi haline geldi.

Ancak, bu arada, onca seneler geçmiş, bizim genç perakendeci yavaş yavaş bir ayağının çukurda olduğunu hissettiği senelere gelmişti. Nitekim bir gün şiddetli bir rahatsızlık geçirip apar topar hastaneye kaldırmışlardı kendisini.

Doktorların müdahalesi işe yaramış gözüküyordu. Ama adam ölümünün iyice yakın olduğunu düşünmeye başlamıştı hastane odasında.

Hastanede kaldığı günlerden birinde, onun yokluğunda işleri götürmeye çalışan her üç oğlunu yanına çağırdı adam. Artık yaşlandığından, Allah’ın ona daha uzun seneler yaşamayı nasip etmesi mümkün olduğu gibi yakın zamanda ölmesinin de pekâlâ mümkün olduğundan başlayarak, aklı başında her yaşlının söylediği birtakım cümleleri sıraladıktan sonra:

“Üçünüz de benim oğlumsunuz” dedi. “İçinizden hangisi şirketimizin başına geçecek, buna karar vermem zor. Ben öldükten sonra da bu yüzden birbirinizle kötü olmanızı hiç istemiyorum. O yüzden, hanginizin işin başında olmayı hak ettiğine karar vermek için sizi sınamaya karar verdim. Üçünüze de on dolar vereceğim. Şimdi gidip yalnızca bu on dolarla öyle bir şey alacaksınız ki, akşam getirdiğinizde şu odamı bir uçtan bir uca dolduracak. Haydi, şimdi yola düşün bakalım.”

Çocuklar, babalarının yanından ayrıldılar ve her biri ayrı bir sokaktan yola koyulup alacakları şeyi düşünmeye başladılar.

Akşam geri döndüklerinde babaları:

“Evlatlarım, on dolarla ne yaptınız?” diye sorduğunda, birinci çocuk:

“Arkadaşımın çiftliğine gittim, on dolarımı verdim ve ondan iki balya saman aldım” diye cevap verdi ve odadan dışarı çıkıp aldığı samanları içeri getirdi, çuvalı açtı ve samanları havaya savurmaya başladı. Odanın her tarafı bir anda samanla doldu. Ama az sonra samanların tamamı yere indi ve böylece, bu oğlunun babasının istediği şekilde odayı bir uçtan öbür uca dolduramadığı görülmüş oldu.

Bunun üzerine, adam ikinci çocuğuna yönelip:

“Peki, oğlum,” dedi, “sen paranla ne yaptın?”

Çocuk:

“Yorgancıya gittim. Ondan on dolarlık kuştüyü aldım” diye cevap verdi ve çuvalını içeri getirip içindeki bütün tüyleri savurmaya başladı. Birkaç dakikalığına neredeyse bütün oda tüylerle doldu, ama samanlar gibi tüyler de yavaş yavaş yere indiler ve böylece bu çocuğun da odayı dolduramadığı görülmüş oldu.

Sıra, son çocuğa gelmişti. Hasta yatağında hafifçe doğrulan adam:candle-light

“Sen evladım” dedi ona, “Sen paranı ne yaptın?”

Çocuk, “Babacığım!” dedi, “On dolarımı cebime koyup, senin yıllar önce açtığın ilk dükkâna benzeyen küçük bir dükkâna gittim. Dükkânın sahibine parayı verdim ve bozmasını istedim. Sonra, beş dolarını bir hayır kurumunun kumbarasına bıraktım, dört dolarıyla yolda gördüğüm iki muhtaç insana yiyecekleri bir şey alıp verdim, kalan bir dolarla da iki şey aldım.”

Bunu der demez, elini cebine atıp bir çakmak ve bir mum çıkardı çocuk. Odanın lambasını kapatıp mumu yakınca, bütün oda mumun yaydığı ışıkla doldu. Saman veya tüy on dolarla odayı doldurmaya yetmemişti, ama bir dolara alınan mum ile çakmak bütün odayı bir uçtan öbür uca ışıkla doldurmuştu.

Bunun üzerine, memnun bir yüz ifadesiyle, “Çok iyi oğlum!” dedi baba. “Benden sonra işlerimin ve ailemin başında sen olacaksın. Çünkü hayata dair çok önemli bir şeyi, ışığını yaymayı öğrenmişsin.”