Türkiye’de aile şirketlerinin yapısı nasıl olmalı?

b26Dünyanın en büyük 100 aile şirketi listesinde sadece 3 Türk ailesine ait şirket yer alıyor.

Tahmin edileceği gibi, yıllar boyu kahvehanelerde birçok vatandaşımızı hangisi daha zengin diye tartışmalara sevk eden iki aile olan Sabancı ve Koç aileleri bu listede; ardından Şahenk ailesine ait Doğuş Grubu geliyor. Peki ya tarihi geçmiş olarak Türk aile şirketleri ne durumda? Bin yılın üzerinde tarihe sahip olan Japon aile şirketleri var. En uzun ömürlü Türk aile şirketi sizce kaç yıllık? Hemen cevaplayalım; 2 asırdan fazla değil. Tarih ilminin ışığında şunu tespit etmek kolay; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden önce bu topraklarda hüküm süren Osmanlı Devleti’nde Türklerin ticaretteki rolü zayıftı. Yüzyıllar boyu at üzerinde hareket halinde ve savaşmaya, devleti için askerlik yapmaya alışkın bir topluluk olan Türklerin görevi devleti askeri açıdan güçlü kılmaktı. Devletin tebaasına mensup diğer etnik gruplar üstlenmişti ticari rolleri. Örneğin Rumlar, Ermeniler, birçok sektörde esnaflık hizmeti veriyor, Süryaniler kuyumculuk zanaatını icra ediyor, Yahudiler ise her türlü mal alım satımıyla meşgul oluyordu. 18. yüzyılın sonlarına doğru özellikle buhar gücüyle çalışan makineleşmenin başlaması ve yaygınlaşması, başta İngiltere olmak üzere, Avrupa ülkelerinde ve ABD’de demiryollarının hızla gelişmesini ve hemen her alanda fabrikalaşmaya gidilmesine neden oldu. Önceki zanaat temelli işlerini seri üretimle büyütmeyi başaran Avrupalı aileler giderek zenginleşmeye ve uluslararası ticari faaliyette bulunmaya başladılar. Bankaların kurulması ve halktan mevduatların toplanmasıyla sanayi faaliyetleri sürekli finanse ediliyordu. Ekonomi giderek günümüzdeki gibi daha karışık bir hale gelmeye ve sürdürülebilir büyüme için, güçlü aileler hükümetlerini yönlendirmeye başlamışlardı. Öyle ki hem ucuz hammadde temini hem de yeni tüketim pazarları için Batılı devletler sömürgecilik yarışına girmişti. Bütün bunlar olurken, Osmanlı toplumu bu çılgınlığın dışında ve sanayi devriminin gerisinde kalmış, dünyadaki gelişmelerden uzak, kendi iç dünyasında yaşıyordu. Türk vatandaşları- nın ticari faaliyette bulunan kesimi genellikle gıda sektöründe tecrübe edinmişti. Merkezi Saray Mutfağı olan bir Ar-ge ve Ür-ge vardı. 19. Yüzyıl sonuna kadar, Dünyaya nam salan Türk Lokumları, baklavalar ve daha nice tatlı ve şekerleme çeşitlerine sürekli yenisi ekleniyordu. Böylece Türk aile şirketlerinin en köklü olanlarının gıda alanında faaliyet gösteriyor olmalarının tesadüf olmadığını belirtmekte fayda var. En köklü Türk aile şirketi tam 238 yıllıktır ve Lokum üreticisidir (Ali Muhiddin Hacı Bekir). Bir diğer 2 asır devirmiş aile şirketi, Şekerci Cafer Erol’dur. Karaköy Güllüoğlu, Kurukahveci Mehmet Efendi, İskender, Hafız Mustafa gibi diğer köklü geçmişe sahip Türk aile şirketlerinin neredeyse tamamı gıda işiyle meşguldür. Anadolu’daki aile yaşamını ve kültürünü muhafaza etme konusunda başarılı olan ailelerin şirketleri uzun ömürlü oluyor. 200 yıldan fazla bir zaman önce dönemin başkenti İstanbul’a gelerek ticari faaliyetlerde bulunan Türk aile şirketlerinin uzun ömürlü olma sırlarından birisi işte budur. Sadece rakamlara odaklanan CEO’ların kişisel başarı hırslarına kapılıp, devasa şirketleri iflasa sürüklemesinin örnekleri dünya ticaret tarihinde çoktur. Ancak sağlam bağlara sahip ailelerin, şirketleri kısa vadeli kazançlardan ziyade, kalıcı olmak ve geçmişten devir alınan yapıyı geleceğe taşımakla daha çok ilgilenirler. 80’li yılların ortalarında Van’da çeşitli ürünlerin ticaretini yaptıktan sonra, İstanbul’a gelerek, sakız üretimine ardından yumuşak şeker üretim ve satışına girişen Başar Ailesi günümüzden verebileceğimiz güzel bir örnek. Aile içindeki bireylerin ilişkileri oldukça ölçülü ve saygılı. Buna karşılık yaş sıralamasına bakılmaksızın Genel Müdürlük görevini, diğer bir deyişle aktif yönetimi küçük kardeşlerine bırakmışlar. Yani aktif yönetim yetkilerinin devri konusunda liyakati esas almışlar. Japon aile şirketlerinin uzun ömürlü olmasının temeli kültürlerine ve aile bağlarına sıkıca sarılmalarıdır. Anadolu kökenli Türk aile şirketlerinin de uzun ömürlü olmalarının yolu aslında buradan geçiyor. Ailenin en büyüğü, bütün bireyleri birleştirici ve ana çatıyı koruma görevini üstlenirken, kalıcılığı ve sürdürülebilirliği sağlar. Eğitimi ve donanımı, yönetsel yetkinlikleri ve tecrübeleriyle öne çıkan herhangi bir aile mensubu aktif yönetimi üstlenirken de, grubun kalıcılığının yanında, çağın ve piyasa koşullarının gerektirdiği büyümeyi gerçekleştirebilecek yönetim iradesi sağlanmış olur.

Saygılarımla,

Mustafa Başar